sairyusuf

Türkü

Bilimler Akademisyeni "Turon" akademisyeni H.

Bobobekov'a 

Yusuf Aslan

Uçak Mah

43005. Sokak N0: 16 

Seyhan / Adana

Türkiye
_____________________ 

A R I Z A 

Beni Turon Bilimler Akademisi Turon Yazarlar Birliği üyesi olarak kabul etmenizi rica ediyorum. 

Kendimle ilgili aşağıdaki bilgileri ekliyorum.

Yusuf Aslan
____________ 

imza tam soy 

2021.Ocak 08 

Turon Bilimler Akademisi Turon Yazarlar Sendikasına _kendimi- öneriyorum _Yusuf Aslan_ 

08. Ocak 2021 
















Küçük aşkım...!

Bu filmde yaşananlar tamamen hayal ürünümüzdür.

*******

Engelli bir arkadaşımız var...
İsmi Mehmet, yaşı 18-20 civarında. O'nun kendi penceresinden bakıldığı zaman, ne kadar da zorlu bir yaşantısının olduğunu fark edeceksiniz...
İşte bu zorlu yaşantısı içinde, öyle bi hali var ki; Bunlardan biri (örneğin) engelli durumu / Yani, konuşamıyor olması, (ikincisi) ailesi tarafın dan baskı altında tutulması söz konusudur.
Bu olumsuz yaşantısı arasında bocalamaktadır...
Bu zorlukları, kendi çabaları içerisinde olmakla birlikte, yaşamını iyi kötü sürdürmektedir...
Kendisinin de farkında olmadan, ansızın karşısına öyle (can alıcı bir aşk çıkacağını bilmeden hayata devam etmektedir.

Bir anda karşısına amansız bir aşk çıkar.
Ancak, bu aşk içerisinde bir çok farklılıklar göz önünde bulundurmamız gerekirse, bu farklılıklar ; (örneğin) Eda 35. yaşında kocası Murat ise 37. yaşındadır. Kızları Elif ise henüz 20 yaşında. Eda'nın evli olması, Eda için, içinden çıkılması zor olan, karmaşık bir durum zuhur olmuştur...
Aynı zamanda Mehmet ise, Eda'nın aşkıyla yaşamını mutlu bir şekilde sürdürmektedir...
Edayı'da mutlu kılan bu aşk, Mehmet'i (onu) gördüğü andan belli sırılsıklam aşık olmuş, o'na tutulmuş / bağlanmış olmasıydı...
Bu durum içersinde ne yapacağını bilemeden kendini ona kaptırmıştı.
Eda'nın kızı olan "Elif" Almanya'da üniversite okuyordu,,, Eda, kızını görmek için, kocası Murat ile konuşur, O'nu (eşini) ikna etmeye çalışır. 
Yani, kızı Elif’i görmek istediğini, onu çok özlediğini beyan ederek "Almanya'ya gitmek istediklerini söyler "Murat'a... Fakat, Murat işlerinin çok yoğun olduğunu, işlerini yoluna sokar sokmaz, birlikte gideceklerini söyler "Eda'ya. Eda ise, kızından ayrı kalmaya dayanamadığını, biran önce (Almanya'ya)gitmek istediğini ısrarlı bir şekilde anlatır ama, kocası Murat buna izin vermez...
Bu anlaşmazlık yüzünden, araları açılan bu iki çiftin arasına, işte bu engelli arkadaşımız olan "Mehmet" bilemeden girer. Eda ile Murat'ın arasında 1 hafta boyunca bir kaos yaşanır..
Eda bu durum içerisinde kocası Murat'tan artık sıkılmıştı, ondan kaçıyor, hatta, adeta nefret ediyordu.
Yanında, yani yatağında bile girmiyordu Murat'ta bu durumdan rahatsızdı.
Murat daha fazla dayanamadı ve Eda'yı bir odaya kapattı. Akıllı olursa, o'nu oradan (oda'dan) çıkaracağını söyledi.
Eda hayır diyerek bu zorlu dakikaları nasıl geçeceğini bilemeden oda'da yalnız başına kalakalmıştı.
Ancak, Murat oda'nın kapısını kapattığı sırada (farkında olmadan) anahtarı yere düşürür.
Bunu fark eden Eda, aklını kullanarak çevik bir hareketle anahtarı yerden alır...
Murat her işe gidişinde (Eda)da dışarı gizli, gizli çıkıp ihtiyaçlarını gideriyordu. Eda, kocası Murat'ın işten gelmesine yakın bir zamanda tekrar odaya kapanıyordu...
Hiç bir şey olamamış gibi davranıyor, sesini dahi çıkarmıyordu.
Bu durum karşısında, Murat (artık) Eda'ya acımıştı, ve o'nu odasından bir şartla çıkaracağını söyledi.
Şartı ise, bir daha böyle, dediğim dedik olacak gibi dikbaş olmayacağını ve böylesi durumun bir daha yaşanmayacağını, Murat her dediğimi yapacaksın deyip - Eger ki kabüllenirse "Eda'yı hapsedildiği oda'dan çıkaracağını" söyleyen Murat'ın sözlerine hiç aldırış etmeyip, hatta Murat'ın sesini duymamak için, elleriyle kulaklarını bile kapatmıştı...
Öte taraftan, 20 yaşında olan Mehmet ve o'nun ailesi; Babası Mustafa bey, Annesi Zeynep hanım ile birlikte küçük bir evde yaşamaktadırlar.
Günün birinde, Sabah kahvaltısı sırasında "Mehmet halen odasında uyumaktaydı.
Mehmet yatağında uyurken, kendisini rahatsız edici şekilde yükselen bir sesle (aniden) uyandı.
Baba Mustafa, oğlunun kahvaltı yapması için, kahvaltı masasından Mehmet’e doğru, Ula oğul Mehmet, Mehmet hadi şu yatağından kalkıp gel de kahvaltımızı edip işimize gidelim, o iş var ya, o iş bizim ekmek kapımız, ekmek teknemiz" diyerek oğlu Mehmet e sesleniyordu...
Baba Mustafa bir iki defa sesli sesli seslenince, Bu bağırtıya uyanan Mehmet, isteksiz bir şekilde uykusundan uyandı..
Yine, isteksiz bir şekilde yatağından kalkarak lavaboya yönelip elini, yüzünü yıkar. Avucuna suyu alıp ta yüzüne çaldığında, suyun soğukluğundan bir an irkildi, o irkilmeyle de gözleri tamamen açıldı...
Ardından, ağzına bir avuç su alıp çalkaladı..
Mehmet başını kaldırıp aynaya uzun uzun baktı ve neden konuşamadığını kendi kendine acıyarak ve hüzünlenerek, yüz ifadesiyle ayna karşısında gösterdi ve öylece aynaya bakarak kala kalmıştı orda.
Mustafa aynaya baktığında, kendi kendine kızarak, Eşek herif yürü artık bütün gün seni bekliyemez bu kahvaltı masası... Hadi artık, işimiz var.
Gideceğiz seninle diyerekten seslendi.
Mustafa oğlu Mehmet ile ayakkabıcılık işleriyle uğraşıyorlardı.
Yani tamir falan. İş icabı, her sabah saat 10. sıralarında dükkanlarını açmaları gerekiyordu.
Saat dokuz buçuktu, Mustafa oğlunun hemen kahvaltıya oturup kahvaltısını yapmasını ve biran önce işlerinin başında olmaları gerektiğini söyledi. Mehmet artık sıkılmıştı işten. İşe gitmek istemiyordu.

Sebebi zaruriyeti ise, konuşamadığı için, yanlarına gelen müşterileriyle anlaşmada zorluk çekiyordu...
Öte taraftan Mehmet'in babası Mustafa ise, o yumuşak görünümüden öte, çok asabi, sinirli bir tip olduğundan dolayı, Oğul Mehmet’te konuşamadığı için, babasının karşısından ezik olduğu gibi etkisizdide.
Aradan geçen zaman zarfında mehmet te kendi halini benimseyip, konuşamadığı haline alışmıştı...
Mehmet dilsiz olmasına rağmen, öğlenleri (yemek molasında) arkadaşlarının yanına gider bir saat'te olsa onlarla vakit geçiyordu.
Onlarla her zamanki gibi top oynuyordu.
Arkadaşlarının yanındayken çok mutlu çok sevinçli oluyordu çünkü, Mehmet arkadaşlarıyla mutlu oluyordu..
O bir saatlik (top) oyunu bittikten sonra, tekrar Ayakkabı tamir dükkanlarına gelip - sağı solu yırtık olan ayakkabıları tamir etmeye çalışıyordu...
Mehmet ayakkabıları tamir ederken, aklından da sevdiği Edasını geçirip duruyordu...
Öyle bir hayal dünyasına dalıyordu ki, Sevdiği Edasıyla birbirlerine sarılıp aşkın doruğuna eriyorlardı...
Mehmet böyle bir hayal içindeyken, (gayri ihtiyari) elindeki innesi eline batınca, daldığı hayal rüyasından aniden uyanıp, tatlı bi tebessümle / gülümsemeyle tekrar işine koyulur...
Öte taraftan her ne kadar Murat'ın sesini duymamak için, kulaklarını parmaklarıyla tıkasa da, bi taraftan da Murat'ın kendisine söylediği" yani, pazarlığı hoşuna gelmişti...
Eda, Murat'ın bütün isteklerine / pazarlığına "Evet" demişti, demek zorundaydı da...
Çünki, Aklından hiç çıkaramadığı bir sevgilisi vardı..
Eda, en çokta sevgilisini görmek için, "Evet" demişti...
Nihayetinde, Murat birini düşürdüğü anahtarın ikincisi olan anahtarla kapıyı açmıştı...
Hiç farkında bile değildi, cebindeki anahtarlıkta iki anahtarın olduğundan...
Eda, sanki ilk defa dışarıya çıkarmış gibi, çok seviniyordu..
Yıllarca içerde/ Hapishanede yatmış ta af kanunundan serbest kalmış mahkumlar gibi seviniyordu..
O sevinçle Muratın boynuna sarılıp her iki yanağından öpmeye başladı...
Bu öpüşmeden Murat ta zevk / Keyf alıyordu... Eda çok kurnaz bir hanımdı...
Gece Murat ile birleşmemek için, Muratın içtiği çayına uyku ilacı katmıştı ki, Murat erkenden uyuyada gece (karı koca arasında ki olacaklar) her hangi bişeyler olmasın" istemiyordu.
Aklı fikri hep Mehmetteydi..
Mehmet te Annesinin hazırladığı yemeğini yedikten sonra, bir kenara çekilmiş, o'da ilk aşkı olan Eda'yı düşünüyordu. Mehmet aklına koymuştu, sabah erkenden kalkıp Edaların o tarafa doğru gidecekti. Böyle düşüne düşüne bi hayli de vakit ilerlemişti. Annesinin sesine irkildi...
Hadi Mehmet, kalkta yatağına uzan bari, burada böyle guguk kuşu gibi düşüne düşüne oturacağına gidip te yerine yat ki istirahatini edesin, yarin erken kalkacaksın...
Hadi oğlum "dediğinde. Mehmet de Annesinin bu dediklerine riayet ederek, gidip yatağına yatar...
Sabah erkenden kalkan Mehmet ile babası Mustafa işe giderlerken, Mustafa oğlu Mehmete, Mehmet oğlum ben şuradan ayakkabı pazarına bi soluk varayımda, bazı eksiklerimiz var "onu alayım" diyerek oğlundan ayrılıp ayakkabı pazarına doğru yönelir..
Mehmet te bu durumu fırsat bilerek, Sevgilisi Edaların evleri tarafına doğru yönelir...
Eda da o gece uyuyamamıştır.
Aklında Sevdiği o genç olan, hep Mehmeti vardı. Mehmet Edaların oturduğu sokağa girdiğinde kalbi de gümbür gümbür atmaya başlamıştı.
Daha çocuk denecek kadar yaşı küçük ve toy bir çocuktu.. Mehmet usul usul sokağı adımlarken (gözleriyle de) aklında tuttuğu adresi arıyordu.
Mehmet hayatında ilk defa bu sokağa gelmişti.
Eve yaklaşmış olacak ki, bir evin penceresinden dışarıya doğru bakan (sevgilisi) Eda'yı gördü...
Edanın'da içine doğmuş gibi, sanki de Mehmetin yolunu gözlüyordu.
Bir heyecan, bir hasretlik duygusuyla birlikte, Mehmet ile Eda göz göze gelirler..
Eda bir çeviklikle kapıya yönelerek ardına kadar açar.
Eda, Mehmete işaret ederek, gel Mehmetim çabuk içeriye gel. Bu gün ben evde yanlızım" der ve Mehmeti içeriye alır. Mehmet te ani bi hareketle / çabuklukla kapıdan içeriye girer girmez, Eda Mehmet'in, Mehmet te Eda'nın, birbirlerinin boynuna atılarak sarmaş dolaş olurlar.
O anın verdiği bir heyecanla birbirlerinin yüzünü gözünü ve dudaklarını öpmeye başlarlar.
Bir müddet O sevişme anını yaşadıklarından sonra, Eda Mehmete, sevgilim seni ben ne kadar çok sevdiğimi biliyormusun? Senin için ben canımı bile veririm.
Evet, benim yaşım senden biraz büyük olmasına rağmen, sana deliler gibi aşığım" diyordu.
Eda böylece aşkını dile getiriyordu ama, Mehmetten hiç ses seda çıkmıyor, öylece Edanın yüzüne bakakalmıştı...
Eda, akıllı ve gün görmüş bir kadındı.
Mehmetin utandığını anlayınca, sevgilisini rahatlatmak için, tekrar dudaklarından öpmeye başladı ve hadi Mehmetim sende bişeyler söyle bana" deyince! Mehmet te cevap vermek adına işaret diliyle konuşmaya başlamıştı ki, Eda Mehmetin dilsiz / Ahraz olduğunu anladı.
Eda, Mehmetin ahraz olduğunu anlayınca, bi acıma duygusu içinde Mehmetin boynuna sarılıp - Üzülme sevgilim, sen ahrazsın diye seni sevmeyecekmiyim yani...
Evet, sen ahrazsan, ben de senden yaşça büyüğüm..
Sen benim yaşımın büyük olmasını umursamazsın, bende senin ahraz olduğunu umursamaz, biz ikimiz birbirimizi dünya durdukca severiz" dediğinde,,, Mehmetin gözlerinde ve yüzlerinde bir gülümseme peydah oldu.
Ve o anı perçinlemek için, tekrar birbirlerine sarılıp öpüşmeye başladılar.
Zaman hayli ilerlediği için, Mehmetin ayakkabı dükkanlarına gitmesi gerekiyordu ve öylede yaptı.
Edasına işaret diliyle, ben dükkana gideceğim, sende zaman bulursan dükkana gel de birlikte çarşıyı dolaşır gezeriz" deyip - tekrar birbirleriyle öpüşüp ayrıldılar...
Her ikisinin de dudaklarında o öpüşmenin sıcaklığı vardı. Murat, Eda'dan şüphelenir gibi bir şüphe içine girmişti.
Kendi kendine, ben bu kızı takip mi edem ne yapam derken, Murat Eda'yı takibe almıştı. Günün birinde Eda Mehmet'in çalıştığı ayakkabı dükkanına gelir, her iki sevgili birlikte elele tutuşarak - ırmağın kenarında ki parka gezmeye gitmişlerdi ki; Eda'nın eşi Murat'ta eşi Edayı takip ediyordu ve Eda ile sevgilisi olan Mehmet'i elele tutuşup ta zaman zaman da öpüşerek yolda gittiklerini gördüğünde beyninden vurulmuşa döner.
Arkalarından o'da yavaş yavaş yürür. nihayetinde, Eda ile Mehmet büfeden yeyip içmeleri için bişeyler alıp, bir bank'a oturur, aldıklarından yeyip içerlerken, bir taraftan da arada bir öpüşürler.
Bu duruma daha fazla dayanamayan Murat, belindeki silahını çıkarıp, her iki aşıkların karşısına çıkıtığında, Edanın da Mehmetinde yüzleri solar, yaptıkları hatayı anlarlar ve Muratta çektiği silahını ateşler...
Her iki sevgilide silahtan çıkan kurşunlara hedef olmuşlardı.
Eda ile Mehmetin kanlar içinde yere yığıldıklarını gören Murat, tabancasını beline sokarak aceleyle oradan kaçar.
Silah seslerine gelen polisler can kurtaran çağırarak, Mehmet ile Edayı Hastaneye götürüler.
Murat ise fazla kaçamaz, biraz ileride polisler tarafından kıskıvrak yakalanarak, alıp götürürler....


"Bu dünyadan bir "Garip Mirto" sessizce gelip geçti"
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol